Klasik Müzik Altın İnsanları, Bestekarlar, Müzik Adamları, Müzisyenler ve Orkestra şefleri
“Müzik ruhun gıdasıdır” der atalarımız. İnsan ruhunu dinginleştiren, sakin olmaya yönlendiren bir unsurdur müzik. Farklı müzik türleri ruh halimizi yansıtır. Ya çaldığımız müzik aletleri ve yaptığımız besteler… Ruhumuzun iç güzelliğini yansıttığı ve duygularımızı ortaya koyduğu gibi kimi zaman binlerce seyircinin önüne çıkıp, çalındığı ve söylendiği zaman onları bile etkileyebiliyor. Çünkü yapılan o besteleri de çalarken ya da söylerken yansıtılan içerikleri ile izleyicilerin de ruhlarına dokunuyor.
Elbette ki ruhumuza dokunan müzik türü fark etmez ancak müziği çalan ve söyleyen kişinin bunda etkisi büyük bir önem taşımaktadır. Çaldığı müzik aleti de çok fark etmez ya da yönettiği orkestra… Önemli olan o aleti nasıl çaldığı, orkestrayı nasıl yönettiği ve karşısındaki seyirciyi ne kadar etkileye bildiğidir.
Ahmet Adnan Saygun:
Devlet Sanatçılığı unvanını ilk kez almış bir sanatçı olan Adnan Saygun, 1907 yılında İzmir’de doğmuştur. Reşit Rey ile birlikte Türk Beşleri olarak adlandırılan grup üyelerinden biridir. Cumhuriyet Dönemi içerisinde etkinliğini sürdüren Adnan Saygun’un seslendirilen en önemli yapıtlarının başında “Yunus Emre Oratoryosu” gelmektedir. İlkokullarda öğretmenlik yaptığı sıralarda Ziya Gökalp ve Mehmet Emin gibi ünlü şairlerin şiirlerinden esinlenerek okul şarkıları yazmıştır. 1934 yılında Atatürk’ün isteği üzerine “Taşbebek” isimli bir operayı bestelemiştir. Bu operada Cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte yeni Türk insanının doğuşunu anlatmıştır. Yunus Emre Oratoryosu ile katılıp birinci olduğu yarışmada, Ulvi Cemal Erkin’in piyano ve Hasan Ferit Alnar’ın Viyola konçertosu birinciliği paylaştığı eserler olmuştu. 1971 yılında yürürlüğe giren kanun ile ilk kez Devlet Sanatçılığına layık görülen ve bu unvanı alan ilk sanatçı olmuştur.
Cemal Reşit Rey:
Türk beşleri olarak anılan bir grubun üyesi olan Cemal Reşit, yaptığı besteler kadar verdiği eğitim kalitesi, piyanistliği ve orkestra yöneticiliği ile adından oldukça söz ettiren bir sanatçı olmuştur. İstanbul Şehir Orkestralarının kurucu üyesi olarak anılan Cemal Reşit, küçük yaşta mızıka ile müzik hayatına atılmıştır.
Annesinin yardımı ile aldığı piyano derslerinden sonra ilk vals’ini besteleyen Cemal Reşit, öğrenim olarak Galatasaray lisesinde başlamıştır. Babıâli olayı sırasında ailesi ile birlikte Paris’e yerleşmek zorunda kalan Cemal Reşit orta öğrenimine burada devam etmiştir. Küçük yaşlarda başladığı müzik kariyerine Marguerite Long’un öğrencisi olarak devam etmiştir. Müzik kariyerine birçok başarıyı bir arada sığdırmaya çalışan Cemal Reşit Rey, 1982 yılında Devlet Sanatçısı unvanını almıştır. 1985 yılının 5 Ekim günü hayata gözlerini yumana kadar kompozisyon dalında öğretmenlik yapmıştır.
Mithat Fenmen:
Türkiye’de çoksesli müziğin temsilcilerinden biri olarak bilinen Mithat Fenmen;
İdil Biret,
Gülsin Onay gibi
günümüzün birçok ünlü müzisyenine yol gösterici olmuştur. Müzik sever bir aileden gelen Mithat Fenmen, 1929 yılında Cemal Reşit Rey’in öğrencisi olarak eğitim aldığı sıralarda profesyonel anlamdaki kariyerine başlamıştır.
Liseyi bitirmesinin ardından Paris’e giden Mithat Fenmen, piyano çalışmalarını Alfred Cortot, Armani çalışmalarını da Nadia Bolulanger ile yapmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile ülkesine dönmüştür. Hayatı boyunca iki kez konservatuar müdürlüğü yapan Fenmen, oda müziği topluluklarına da dâhil olmuştur.
Devlet Sanatçılığı unvanını 1971 yılında alan Fenmen, müzikte yakaladığı yeni teknikleri kendi tarzına uygun bir yapı ile müzik severler ile buluşturmuştur.
İdil Biret:
Piyano ile tanıştığı yıllarda henüz 3 yaşında olan İdil Biret, müzik derslerine ilk adımı hocası Mithat Fenmen tarafından atmıştır. 1948 yılında Fransa’ya öğrenim görmeye gitmek için hak kazanan ünlü piyanist, Paris’te okuduğu konservatuarı 15 yaşında birincilik ile bitirmiştir. Ardından 20. yüzyılın en ünlü piyanistlerinden biri olan Alfred Cortot ile çalışma fırsatını da yakalamıştır.
Müzik hayatına etkin olarak başladığı andan itibaren 100’e yakın kayıt yapmıştır. 2014 yılının sonlarına doğru bir yerde toplanan tüm bu kayıtlar müzik severlerin beğenisine sunulmuştur.
Gülsin Onay:
Dünya coğrafyasının 5 kıtasında 68 ülkeye birden uzanan müzik kariyeri ile büyük başarılara imza atmıştır. İngiliz Kraliyet ve filarmoni orkestrası, Japon filarmoni, Münih Radyo Senfonisi ve Viyana Senfoni Orkestrası ile konserler vermiştir. Ünlü piyanist, 2004 yılından itibaren dünya çapında klasik müzik severlerin dikkatini çekmeyi başaran Gümüşlük Klasik Müzik Festivali’nde görev almıştır.
Rachmaninov’un yorumlarına hayat vererek büyük müzik otoritelerinin de ilgisini çekmeyi başaran Onay, uluslararası platformda Chopin eserlerini en güzel şekilde icra etmiştir. 2014 yılında gerçekleştirilen 42. İstanbul Müzik Festivali’nde “Onur Ödülü” almıştır.
Suna Kan:
Keman derslerini beş yaşında iken babası Nuri Kan’dan almaya başlayan Suna Kan, müzik eğitiminin büyük bir bölümüne yurt dışında devam etmiştir. Bu yurt dışı eğitimini Fransa’da sürdüren Suna Kan, Gabriel Bouillon’un öğrencisi olarak Paris Konservatuarı’nı 1952 yılında birincilik ile bitirerek mezun olmuştur.
Keman çalmayı öğrendikten sonra 9 yaşında verdiği konserde Mozart’ın 5. Konçertosu ile Viotti’nin 22. Konçertosunu icra etmiştir. Asya ve Avrupa ülkelerinin çeşitli yerlerinde konserler veren Suna Kan, Türkiye’ye döndükten sonra Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasında çalmaya başlamıştır. Evrensel müziğin yayılması konusunda mücadeleler veren Suna Kan’ın icra ettiği eserler arasında Beethoven ve Brahms’ın keman sonatları da yer almıştır.
Fazıl Say:
İlk eserini 14 yaşında kendi memleketi Ankara’da iken besteleyen Fazıl Say, İdil Biret gibi Mithat Fenmen’in öğrencisi olmuştur. Müziğe atıldığı bu yaşlarda yaptığı besteyi keman ve piyano için de seslendiren Fazıl Say’ın, Nasreddin Hoca’nın Dört Dansı eseri, New York’ta kendisine Genç Konser Sanatçısı seçmelerini kazandırmıştır.
Piyano eserlerini hazırlarken kullandığı tekniği Kara Toprak adlı piyano eserinde de kullanarak uluslararası alanda dikkatlerin kendi üzerine çekilmesini sağlamıştır. 2007 yılında Binbir Gece Masallarından etkilenerek haremde bulunan 7 kadının hayatını anlatan “Harem’de 1001 Gece” adlı keman konçertosu ile büyük bir beğeni toplamıştı. Fazıl Say’ın ürettiği eserler günümüzde Schott of Mainz tarafından müzik severlerin beğenisi ile buluşmaktadır.
Pekinel Kardeşler:
6 yaşında müzikle buluşan Pekinel kardeşler, halk önündeki ilk canlı performanslarını 3 yıl sonra Ankara Filarmoni Orkestrası’nın canlı radyo performansı ile. Gerçekleştirmişlerdir. Uzun süreli olarak beraber çalışan ama farklı müzik çalışmaları yapmaktan hoşlanan Pekinel kardeşler, Avrupa ve Amerika’da yapılan uluslararası yarışmalarda yer alarak çok küçük yaşta başladıkları müzik hayatlarını pekiştirmişlerdir.
“Dünya sahnelerinde Genç Müzisyenler” ve “Güher-Süher Pekinel Müzik Projesi TEVİTÖL” gibi sosyal sorumluluk projelerine ev sahipliği yapmış olan Pekinel kardeşler, hastanelerde ve okullarda belli çalışmalar yürütmüşlerdir.
İlerleyen yıllarda sosyal sorumluluk projelerine devam eden Pekinel kardeşler, “Orff Schulwerk” yöntemi ile ana okul ve ilkokul düzeyinde olan çocukların oyunla müziği bir arada yürütmelerine yardımcı olurken, kendilerini nasıl daha rahat ifade edebileceklerini göstermeye çalışmışlardır.
Leyla Gencer:
Sadece Türkiye değil Dünyada da sesi ile üne kavuşmuş olan Leyla Gencer, en ünlü soprano seslerinden biridir. İstanbul’da dünyaya gelen Gencer, burada Devlet Konservatuarı’nda müzik eğitimine ilk adımı atmıştır. Kısa bir süre içerisinde tanınan bir soprano ismi olan Gencer, San Carlo Tiyatro’sundaki rolü ile İtalya’da yer alan tiyatro sahnelerine ilk adımı atmıştır. 1957-1980 yılları arasında birçok operada başrol oynamıştır.
Bellini’nin Norma, Mozart’ın Idomeneo, Çaykovski’nin Maça Kızı ve Pizzetti’nin L’Assassinio nella Cattedrale başrolünde yer aldığı operalardan bazıları olmuştur. 1982 yılı itibari ile genç opera sanatçıları ile çalışmaya başlayan Leyla Gencer, hayatının son anına kadar İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kurul başkanlığında yer almış ve opera üzerine dersler vermeye devam etmiştir.
Gürer Aykal:
Babasından aldığı dersler ile müzik hayatına başlayan Aykal, 1953 senesinde Ankara Devlet Konservatuarı’na girerek müzik hayatına başlamıştır. Konservatuarın keman bölümünü başarı ile bitirdikten sonra okul hayatına kompozisyon bölümünde Adnan Saygun’un öğrencisi olarak devam etmiştir.
Ardından konservatuar şefliği görevine başlayan Aykal, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda uzun yıllar yardımcı şef olarak görev yaptı. 1999 yılında bu görevinden ayrıldıktan sonra Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nı kurdu.
ABD’de 16 yıllık orkestra şefliği deneyiminden sonra, 1991-2003 yıllarında El Paso Teksas Senfoni Orkestrasının şefliğine devam etmiştir. İndiana Üniversitesi Orkestra şefliğini yapan Gürer Aykal, Bilkent Üniversitesi Konservatuar Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmakta ve Bilkent Senfoni Orkestrası’nı da yönetmektedir.